“Sizin
İlahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Rahman’dır, Rahim’dir.”
(Bakara, 2/163).
Varlık
felsefesi, varlığın ve kainatın aslının ne olduğunu, doğasını, niçin var
olduğunu bilme, kaynağını ve anlamını arama ve bulma çabasıdır. Varoluşu,
oluşu, varlığı ve var olanları maddi ve manevi olarak, fizik ve metafizik
açısından ele alır ve bir bütün olarak inceler.
Varlığa anlam katar ve değer yükler. Felsefenin başlama noktasıdır.
Tevhid; Allah’tan
başka ilah yoktur
Varlık
felsefesinin temeli Tevhid’dir. Allah vardır, birdir ve zorunludur.
Alem
bir bütün olarak mümkün idi; fakat Allah sayesinde oluşmuştur.
Allah’ın
yani Cenabı Hakk’ın zatı ve sıfatları birdir ve yücedir. Allah’ın varlığı ezeli
ve ebedidir. Tevhid, Allah’ın varlığının, yüceliğinin ve hükümranlığının
tescili ve beyanıdır. Bunun karşıtı, zıddı şirktir. Şirk ise, Cenabı Hakk’a
zatı ve sıfatlarında ortak koşmaktır. Hak, hak ve hakikate sarılıp ona uymak,
batıl ise, hak ve hakikate karşı gelmektir.
Kendi
mahiyeti itibariyle Var ve Bir olan Allah dışında her şey, varlığını bir şeyden
alır. Yoksa kendi başına mutlak yokluğa mahkumdur. Bu çerçevede tüm varlığın
yaratıcısı, yöneticisi ve hükümranı ezeli ve ebedi olan Allah’tır.
İnsan
özünün ve kainattaki düzenin merkez noktası Tevhid’dir. Bu İslam’ın başlangıcı
açısından zorunluluk ifade eden temel bir şarttır. Kısaca Allah’ı birlemek ve
Allah dışında ilahlık ve rablık taslayan tüm otorite, kurum, kişi ve
mekanizmaları reddetmektir. Tüm güç ve değerlerin Allah’a hasredilmesi, her
şeyin ve her yardımın O’ndan beklenmesidir. Tevhid, İslam’ın en temel ilkesi,
Kur’an ve Sünnet’in ruhu, bütün peygamberlerin gönderiliş gayesidir.
Tevhid inancının
özü, “Bir Allah’a kulluk ve sadece O’nu Rab bilmek”tir. Tevhid inancının diğer
adımı ise özgürlük, eşitlik ve dayanışma üzerinden insanın/insanların hür,
bağımsız ve eşit olmasıdır. Tevhid’in bir boyutu da Tekbir’dir. Tekbir yani
“Allahu Ekber”, Allah’ın ululuğu, büyüklüğü ve kudreti demektir.
Tevhidin
aslı, buna iman etmenin en doğru yolu şudur: “Allah’a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayrın ve
şerrin Allah’tan olduğuna, hesap, mizan, cennet ve cehenneme inandım, bunların
hepsi haktır.”
Yüce
Allah, sadece sayı yönüyle değil, ortağı olmaması yönüyle de birdir, tekdir. O
doğurmamış ve doğurulmamıştır, ona hiçbir şey denk değildir. O yarattıklarından
hiçbirine benzemez. İsimleri, zati ve fiili sıfatlarıyla daima var olmuş ve var
olacaktır.
Allah’ın
zati sıfatları; hayat, kudret, ilim, kelam, semi, basar ve irade sıfatlarıdır.
Fiili sıfatlar ise, tahlik (yaratma), terzik (rızık verme), inşa (yapma), ibda
(örneksiz yaratma) ve sun (sanatla yaratma) ve diğer fiili sıfatlardır.
Allah,
isim ve sıfatları ile vardır ve var olacaktır. Onun isim ve sıfatlarından
hiçbiri sonradan olma değildir. O ilmiyle daima bilir, ilim onun ezelden
sıfatıdır. O kudretiyle daima kadirdir, kudret onun ezelden sıfatıdır. Kelam
ile konuşur, kelam onun ezelden sıfatıdır. Yaratması ile daima haliktır, yaratmak onun ezelden sıfatıdır.
Allah; Rahman,
Rahim, Kadiri Mutlak (Kudret)
Allah’ın en temel vasıfları Rahman, Rahim
ve Kadiri Mutlak’tır (Kudret sahibidir). O yegane ve tek yaratıcı ve yönetici
olup her türlü eksiklikten münezzehtir.
Rahman; Bu dünyada inkarcılar dahil bütün
canlıların rızkını adil ve eşit veren ve engin rahmet sahibi olan demektir.
Yüksek rahmet ve lütuf sahibidir. Hakiki varlık olarak “Bir” olan, kendisinden
başka ilah olmayan Allah bütün canlıların rızıklarını verir ve her türlü
ihtiyaçlarını giderir. Allah; rahmeti büyük, ikramı bol ve rahmeti inansın
inanmasın herkesi kuşatandır.
Rahim; Bu dünyada rahmeti bütün mahlukatı
kuşatan (Rahman) Allah’ın ahirette sadece iman edenlere, yolundan gidenlere
rahmet etmesi demektir. Allah’ın Rahim sıfatı, rahmeti büyük olan Allah’ın
rahmetinin devamlı olması demektir. Allah; rahmeti büyük, ikramı bol ve rahmeti
yolundan gidenleri ebediyen kuşatandır.
Kadiri Mutlak; Güçlü, kuvvetli, her şeye
gücü yeten, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapabilen
demektir. Büyük kudret sahibi, her şeye kadiri mutlak demektir. “Şüphesiz Allah
her şeye kadirdir.” Allah’ın her şeyi bilmesi ve görmesi, her şeye gücünün
yetmesi, bütün tuzakları tersine çevirecek kudrete sahip olması gibi tüm
nitelikleri kapsar. Bu vasıf O’nun birçok sıfatını kuşatan ve özetleyen bir
vasıftır.
Bu üç temel vasıf bugün insanlığın ve
dünyanın içinde bulunduğu hal açısından yakından idrak edilmesi ve öne çıkarılması
gereken vasıflardır. Zira insanların zihin dünyalarını ve algılarını yöneten
sahte güç tacirlerinin etkisinden sıyrılmanın önemli adımlarından biri bu
idraktir. Bu noktada Allah’ın Rahman ve Rahim olması, kesin ve mutlak kudret
sahibi olması insanlığın yegane umudu, hak ve adaletin tecellisinin en büyük
teminatıdır.
Eşya;
Yaratılmış, oluşum halinde, emanet
Eşya
yani şeyler yaratılmış olup her biri kendi amaçlarına uygun olarak varlıklarını
belli bir akış içinde sürdürürler. Varlığın temel vasfı varlığın önce cevherin
sonra gelmesidir.
İnsanlık
tarihinde varlıklar farklı ve çeşitli değerlendirmelere tabi tutulmuşlardır. Bunlardan
istifade ederek (özellikle Miskeveyh, 930-990) genel bir değerlendirme yapacak
olursak, varlıklar dört kategoride ele alınabilir: 1. Sabit varlıklar (toprak,
taş, maden, su vb.), 2. Hareketli varlılar (bitkiler), 3. Yer değiştiren
varlıklar (hayvanlar), 4. Düşünen varlıklar (insanlar).
Bu
varlıkların her biri kendi doğalarına yaslanarak yaşarlar. Her varlık grubu
kendi aralarında farklılık ve çeşitlilik yaşarken hem birbirleriyle hem de
diğer gruplar ile belli bir iletişime girerler. Varlık grupları arasında
nitelik ve hareketlilik açısından bir açıdan hiyerarşik bir durum vardır. Her
bir grup bir önceki grubun nitelikleri üzerine yeni özellikler katarak
varlıklarını sürdürürler.
Sabit
varlıkların en temel özelliği bir takım potansiyel taşımalarına rağmen ancak
dışarıdan bir etkileşim ile değişime uğrayabilir, hareket edebilir olmalarıdır.
Hareketli varlıklar sabit olabildikleri gibi aynı zamanda kendi özlerinden,
tohumlarından esinlenerek hareket edip gelişebilir ve çoğalabilirler. Yer
değiştiren varlıklar hem sabit kalabilir ve hareket edebilir hem de yer
değiştirebilirler. Düşünen varlıklar ise hem sabit kalabilir, hareket edebilir ve
yer değiştirebilir hem de akıl ve düşünce ile hayata anlam katabilirler. Bu son
kademede varlık akıl ile birlikte ruh ile buluşur ve mesuliyet mertebesine erişir.
İnsanın
bu dünya ve eşya ile ilişkisi emanet ilişkisidir. Onu bir emanet gibi görüp ondan
ihtiyacı kadar faydalanacak ve aldığından daha güzel bir şekilde bırakmanın
yollarını bulacaktır. İnsanın asli görevlerden biri her şeyiyle beraber ve bir
bütün olarak dünyayı imar ve ıslah etmek, güzelleştirmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder