10 Eylül 2018 Pazartesi

HUKUK FELSEFESİ

“De ki: Ey Ehli Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o vakit şahid olun ki biz, Müslümanız, deyin.” (Ali İmran, 3/64).
Hukuk felsefesi, hukukun ne olduğunu ve kaynağını bilmeye, doğasını anlamaya, mahiyetini, anlamını, kaynağını ve gayesini araştırmaya, neden gerek duyulduğunu ve sınırlarını keşfetmeye, insan ve toplumdaki karşılığını, uygulama kabiliyetini bulmaya çalışır.
Hukuk; Adalet ve hakkaniyet
Hayatın anlamı ve amacı insanda, toplumda, kainatta ve her türlü şeyde barışı ve adaleti aramak, bulmak ve inşa etmektir. Başka bir deyişle, her şeyde bütünlüğü aramak, adaleti sağlamak, dengeyi oluşturmak yani “silm”i, barışı, İslam’ı tesis etmektir. İşte barışı tesis etmek için en önemli umde hukuktur. Yani gerçek ve derin hukuk olan şeriattır. İnsanlığın ve dünyanın yegane kurtuluş umudu hukukun üstünlüğüdür. Gerçekte hayat; barış ve hukuktur, hukukun hakimiyetidir.
Hukuk, insanların ve toplumların hür, bağımsız ve huzur içinde yaşamalarını ve her halükarda haklarını sonuna kadar kullanmalarını teminat altına almalarını sağlayan en önemli toplumsal normdur. Hukuk, en nihayetinde insanların ve toplumların bizatihi kendilerini bulmalarını ve gerçekleştirmelerini sağlayan bir can suyudur, hayattır. Hukuk hak ile başlar, adalet ile meşruiyet kazanır ve özgürlük ile teminat altına alınır.
Hukuk öncelikle haktan hareket eder ve en temel insan hak ve özgürlüklerini teminat altına alır. Hakkın tecellisi için adaletin ikamesini zorunlu kılar. Adaletin tesissi de hukukun meşruiyetini sağlar. Meşruiyet, kanuniliğin/yasallığın ötesinde ve üstünde anlam ve değer taşır. Hak, adalet ve meşruiyetle gerçek özgürlüklerin temeli atılır. Böylelikle hukuk meşru olur, hayat bulur.
Hukuk, insanlar ve toplumlar için en temel ihtiyaçlardan biri olmasının yanında birlik ve bütünlük için en temel yasadır. Büyük bir tefekkür sonucu tecelli eder. Düşüncenin bu boyutu tefakkuh yani fıkhetmektir. Başka bir deyişle, geçmiş, gelecek ve bunlar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak bugüne ilişkin sonuçlar çıkarmak ve bunu normlara çevirmektir. Bir şeyi hakkı ile künhü ile derin ve ince düşünmek ve buradan hareketle insanları ve toplumları her türlü konuda güvence altına almaktır.
Hukuk, bizatihi insanlar ve toplumlar için vardır ve hedefi adalet ve hakkaniyeti sağlamaktır. Adalete yönelmeyen bir hukuk amacından sapmış ve esasen hukuk olma özelliğini kaybetmiş demektir. Hiç kimse hukuku engelleyemez, saptıramaz ve üstünü örtemez. Hukuk sonuçta toplumsal yaşam için adalete yönelmiş bir düzen oluşturur. Düzensiz yaşam bir kaostur ve bu da sonuçta yok oluşa götürür. Bu noktada hukuksuz, düzensiz bir toplumsal yaşam tasavvur etmek imkansızdır.
Adalet, ancak hukuk temelli bir düzenin inşasıyla mümkündür. Barışı, eşitliği, özgürlüğü ve güvenliği tesis etmek ancak ve ancak hukuka ve adalete dayalı bir toplumsal düzenle mümkündür. O yüzden insan vicdanından hiç eksik olmayan adalet, hukukun en önemli fonksiyonudur. Adalet mefhumunun tecellisi ve hayat bulması meşruiyetin yegane kaynağıdır. Hukuk meşruluğunu buradan alır. Düzenin adaletli olması toplumsal barışı ve huzuru sağlar. Adaletin hukuktan, hukukun adaletten koparılması zulümdür ve bu durum sürekli anarşi üretir. Toplumsal barışın tesisi ancak adalet ve hukukun birlikteliği ile mümkün olabilir. Bunu da ancak ahlak/hukuk sağlayabilir.
Hakkaniyet, insanların ve toplumların hak eksenli bir dünyada yaşamaları için zorunlu olan, insanlığın ve dünyanın gidişatını teminat altına alan en önemli umdelerden ve değerlerden biridir. Hakkaniyetin insanları kucaklaması ve yeryüzüne hakim olması, başka bir deyişle, hakkaniyetin tesisi ve hayat bulması insanlığın da dünyanın da geleceğini kurtaracaktır. Bunun yolu da hukukun üstünlüğüdür.
Adalet ve hakkaniyeti tesis eden hukuk hem kendi gelişmişliğinin hem de toplumların gelişmişliğinin bir işareti olarak tezahür eder. Günümüzde toplumların gelişmişliğinde ahlak önemlidir ancak yaşam pratiği açısından hukuk neredeyse daha önemli bir hale gelmiştir. Zira ahlak bir ölçüde farklılaşarak ve değişerek bireysel bir davranışa indirgenince tarihi ve sosyolojik olarak hukukun önemi ve ağırlığı artmıştır. Ahlak olmadığında ya da yozlaştığında yaptırım son derece sınırlı kalmakta, bu da çoğu zaman insanların yaratılışta kazandıkları temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına ya da ortadan kaldırılmasına neden olmaktadır. Oysa hukuk ve kanun hakimiyeti çiğnendiğinde ortaya çıkan yaptırım daha caydırıcı olmaktadır. Temel hak ve hürriyetlerin çiğnenmesinin kadim kitaplarda cezalarla karşılanması bugün daha da anlamlı hale gelmiş ve işlevsel boyut kazanmıştır. O yüzden ahlak öncelikli ve hayatidir ancak hukuk birlikte yaşama ve toplumsallaşma açısından daha önemli ve fonksiyonel hal almıştır.
Hukukun temeli ahlaktır. Ahlaksız hukuk, hukuksuz da ahlak olmaz. Doğal olarak, hukukun kaynağı da iyi, doğru ve güzelin kaynağı da Hakikat ve Gelenek’tir, yani Kur’an ve Sünnet’tir.
Bütün bu gelişmelere rağmen hukukun en temel değeri hak ve adalettir. Hak ve adalet de ahlaki bir değerdir. Zira insanın tüm davranışları ahlakından neşet eder. Hukuk insanın ve toplumun tüm hallerinin belli bir norm içinde olmasını sağlamakla bu dünyada adaletin tecellisinde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Aynı zamanda ahlakın daha da bir anlam bulmasına katkı sağlamaktadır.
Evet, hukuk ahlaktır ve amacı adalettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder