“De
ki: Ey Ehli Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye
gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve
Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o
vakit şahid olun ki biz, Müslümanız, deyin.” (Ali İmran, 3/64).
Hukuk
felsefesi, hukukun ne olduğunu ve kaynağını bilmeye, doğasını anlamaya,
mahiyetini, anlamını, kaynağını ve gayesini araştırmaya, neden gerek
duyulduğunu ve sınırlarını keşfetmeye, insan ve toplumdaki karşılığını,
uygulama kabiliyetini bulmaya çalışır.
Hukuk; Adalet ve
hakkaniyet
Hayatın
anlamı ve amacı insanda, toplumda, kainatta ve her türlü şeyde barışı ve
adaleti aramak, bulmak ve inşa etmektir. Başka bir deyişle, her şeyde bütünlüğü
aramak, adaleti sağlamak, dengeyi oluşturmak yani “silm”i, barışı, İslam’ı
tesis etmektir. İşte barışı tesis etmek için en önemli umde hukuktur. Yani
gerçek ve derin hukuk olan şeriattır. İnsanlığın ve dünyanın yegane kurtuluş
umudu hukukun üstünlüğüdür. Gerçekte hayat; barış ve hukuktur, hukukun
hakimiyetidir.
Hukuk,
insanların ve toplumların hür, bağımsız ve huzur içinde yaşamalarını ve her
halükarda haklarını sonuna kadar kullanmalarını teminat altına almalarını
sağlayan en önemli toplumsal normdur. Hukuk, en nihayetinde insanların ve
toplumların bizatihi kendilerini bulmalarını ve gerçekleştirmelerini sağlayan
bir can suyudur, hayattır. Hukuk hak ile başlar, adalet ile meşruiyet kazanır
ve özgürlük ile teminat altına alınır.
Hukuk
öncelikle haktan hareket eder ve en temel insan hak ve özgürlüklerini teminat
altına alır. Hakkın tecellisi için adaletin ikamesini zorunlu kılar. Adaletin
tesissi de hukukun meşruiyetini sağlar. Meşruiyet, kanuniliğin/yasallığın
ötesinde ve üstünde anlam ve değer taşır. Hak, adalet ve meşruiyetle gerçek
özgürlüklerin temeli atılır. Böylelikle hukuk meşru olur, hayat bulur.
Hukuk,
insanlar ve toplumlar için en temel ihtiyaçlardan biri olmasının yanında birlik
ve bütünlük için en temel yasadır. Büyük bir tefekkür sonucu tecelli eder.
Düşüncenin bu boyutu tefakkuh yani fıkhetmektir. Başka bir deyişle, geçmiş, gelecek
ve bunlar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak bugüne ilişkin sonuçlar çıkarmak
ve bunu normlara çevirmektir. Bir şeyi hakkı ile künhü ile derin ve ince
düşünmek ve buradan hareketle insanları ve toplumları her türlü konuda güvence
altına almaktır.
Hukuk,
bizatihi insanlar ve toplumlar için vardır ve hedefi adalet ve hakkaniyeti
sağlamaktır. Adalete yönelmeyen bir hukuk amacından sapmış ve esasen hukuk olma
özelliğini kaybetmiş demektir. Hiç kimse hukuku engelleyemez, saptıramaz ve
üstünü örtemez. Hukuk sonuçta toplumsal yaşam için adalete yönelmiş bir düzen
oluşturur. Düzensiz yaşam bir kaostur ve bu da sonuçta yok oluşa götürür. Bu
noktada hukuksuz, düzensiz bir toplumsal yaşam tasavvur etmek imkansızdır.
Adalet,
ancak hukuk temelli bir düzenin inşasıyla mümkündür. Barışı, eşitliği,
özgürlüğü ve güvenliği tesis etmek ancak ve ancak hukuka ve adalete dayalı bir
toplumsal düzenle mümkündür. O yüzden insan vicdanından hiç eksik olmayan
adalet, hukukun en önemli fonksiyonudur. Adalet mefhumunun tecellisi ve hayat
bulması meşruiyetin yegane kaynağıdır. Hukuk meşruluğunu buradan alır. Düzenin
adaletli olması toplumsal barışı ve huzuru sağlar. Adaletin hukuktan, hukukun
adaletten koparılması zulümdür ve bu durum sürekli anarşi üretir. Toplumsal
barışın tesisi ancak adalet ve hukukun birlikteliği ile mümkün olabilir. Bunu
da ancak ahlak/hukuk sağlayabilir.
Hakkaniyet,
insanların ve toplumların hak eksenli bir dünyada yaşamaları için zorunlu olan,
insanlığın ve dünyanın gidişatını teminat altına alan en önemli umdelerden ve
değerlerden biridir. Hakkaniyetin insanları kucaklaması ve yeryüzüne hakim
olması, başka bir deyişle, hakkaniyetin tesisi ve hayat bulması insanlığın da
dünyanın da geleceğini kurtaracaktır. Bunun yolu da hukukun üstünlüğüdür.
Adalet
ve hakkaniyeti tesis eden hukuk hem kendi gelişmişliğinin hem de toplumların
gelişmişliğinin bir işareti olarak tezahür eder. Günümüzde toplumların
gelişmişliğinde ahlak önemlidir ancak yaşam pratiği açısından hukuk neredeyse
daha önemli bir hale gelmiştir. Zira ahlak bir ölçüde farklılaşarak ve
değişerek bireysel bir davranışa indirgenince tarihi ve sosyolojik olarak
hukukun önemi ve ağırlığı artmıştır. Ahlak olmadığında ya da yozlaştığında
yaptırım son derece sınırlı kalmakta, bu da çoğu zaman insanların yaratılışta
kazandıkları temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına ya da ortadan
kaldırılmasına neden olmaktadır. Oysa hukuk ve kanun hakimiyeti çiğnendiğinde
ortaya çıkan yaptırım daha caydırıcı olmaktadır. Temel hak ve hürriyetlerin çiğnenmesinin
kadim kitaplarda cezalarla karşılanması bugün daha da anlamlı hale gelmiş ve
işlevsel boyut kazanmıştır. O yüzden ahlak öncelikli ve hayatidir ancak hukuk
birlikte yaşama ve toplumsallaşma açısından daha önemli ve fonksiyonel hal almıştır.
Hukukun
temeli ahlaktır. Ahlaksız hukuk, hukuksuz da ahlak olmaz. Doğal olarak, hukukun
kaynağı da iyi, doğru ve güzelin kaynağı da Hakikat ve Gelenek’tir, yani Kur’an
ve Sünnet’tir.
Bütün
bu gelişmelere rağmen hukukun en temel değeri hak ve adalettir. Hak ve adalet
de ahlaki bir değerdir. Zira insanın tüm davranışları ahlakından neşet eder.
Hukuk insanın ve toplumun tüm hallerinin belli bir norm içinde olmasını
sağlamakla bu dünyada adaletin tecellisinde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Aynı
zamanda ahlakın daha da bir anlam bulmasına katkı sağlamaktadır.
Evet, hukuk ahlaktır ve amacı adalettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder