“Fakat
onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler; sana indirilen kitaba ve
senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Namaz kılanlara, zekat verenlere,
Allah ve ahiret gününe inananlara elbette büyük bir mükafat vereceğiz.” (Nisa,
4/162).
“De
ki: hak geldi batıl zail oldu. Şüphesiz batıl zaten yok olucudur.” (İsra, 17/81).
Bilgi
felsefesi başka bir deyişle bilim felsefesi, bilginin ne olduğunu ve doğasını
bilmeye, kaynağını ve sınırlarını bulmaya, doğumunu, yerini, anlamını ve
kuramsal konumunu belirlemeye ve ortaya çıkarmaya çalışır.
Bilgi; Vahiy (ve akıl)
Bilgi;
anlamak, kavramak (idrak etmek), sindirmek ve nihayetinde yaşamak içindir.
Yaşama dönük olmayan bilginin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Fayda sağlamayan
bir bilgi malumatfuruş ve boş bir bilgidir.
Mutlak
bilginin sahibi tek ilah olan Allah’tır. İnsan ancak O’ndan gelen bilgiye
ulaşırsa mutlak bilgiye ulaşabilir. Allah, insanlar arasından seçtiği
peygamberler aracılığıyla mutlak bilgiyi insanlara ulaştırır. İnsanlar ancak
gerçek bilgiye böyle muttali olabilirler. Buna Vahiy denir. Vahiy, akıl ile
birlikte bilginin temel dayanağıdır.
Vahiy,
mutlak hakikatin kendisi olup aklı muhatap alır. Hakikati arayan aklın ilk işi
vahyi anlamaya, kavramaya ve sindirmeye çalışmaktır. Akıl, anlamadığı,
kavramadığı durumlarda sınırlarını bilerek onun akıl üstü ve ötesi, aynı
zamanda da gerçek olduğunu idrak etmeli ve makuliyet sınırlarına geri çekilmelidir.
Buna “aklı selim” yani selim akıl, temiz akıl, tam ve doğru akıl denir. İşte
tam da bu noktada aklı selim ile ulaşılan bilgi “ilim”, akılcılıkla ulaşılan
bilgi “bilim” olarak tasnif edilebilir. Bir başka açıdan izah edecek olursak,
mutlak hakikat kaynaklı ve değişmeyen bilgi “ilim”, gerçeklik kaynaklı ve
değişebilen bilgi “bilim”dir.
Şu
açıktır ki, aklın anlamada yetersiz kaldığı durumlarda mutlak gerçeklik yine
mutlak gerçekliktir ve aklın üstündedir. Ve bu noktada akıl acizdir. İşte bütün
bu gerçeklik küresindeki derin akıl gerçek akıldır, selim akıldır. İşte insanın
içinin, kalbinin mutmain olduğu nokta yani “kalbi selim” dediğimiz nokta tam da
budur.
Mutlak
bilginin anlaşılması ve korunması Allah’ın yardımı ve insanın düşünmesiyle
olur. Bilgelik ve hikmet arayışı, düşünmek yani aklın harekete geçmesi insan
için farzdır ve insanlık için umuttur.
Derin
düşünmek beş boyutlu bir kılavuzdur (5T): Tefekkür, tezekkür, tedebbür, teakkul,
tefakkuh.
Tefekkür;
düşünüp fikir çıkarmak, ibret alınacak ve faydalanılacak kadar derin
düşünmektir. Dura dura, sindire sindire düşünmektir. Zihnin derinlere ve
kaynaklara yönelerek zamanı ve olguları kavraması ve bu çerçevede fikirler
üretmesidir.
Tezekkür;
geçmişe yönelik düşünmek, ibret almak, öğüt almak için düşünmektir. Zihnin
sebepler üzerine yoğunlaşarak derin düşünmesi ve buradan aldığı derslerle
harekete geçmesi ve yarını inşa çabasına girmesidir.
Tedebbür;
geleceğe yönelik düşünmek, bir şeyin önüne arkasına bakarak sonunu düşünmek,
tedbir almak için düşünmektir. Zihnin maksatlar üzerine yoğunlaşarak derin
düşünmesidir.
Teakkul;
geçmiş ile gelecek arasında, sebepler ile sonuçlar arasında bağ kurmaktır.
Geçmişe yönelik tezekkür ile geleceğe yönelik tedebbür arasında irtibat
kurmaktır. Neyin ne doğurduğu, sonucun nereden geldiği konusunda nedensellik
bağını kurma çabasıdır. Diğer bir deyişle akıl erdirmek, akıl yürütmektir.
Tefakkuh;
geçmiş, gelecek ve bunlar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak bugüne ilişkin
sonuçlar çıkarmak, fıkhetmektir. İşin inceliklerini kavramaktır. Bir şeyi hakkı
ile künhü ile derin ve ince düşünmektir. Zihnin yoğunlaştığı şeyden damıttığı
sonucu ortaya çıkarması, lehinde ve aleyhinde olanı tespit etmesidir. Canlanan
ve hayat bulan hukukun çıkarılmasıdır. Başka bir ifadeyle, insanın halinin
ilmini çıkarma çabasıdır.
Vahiy; Kur’an (ve
Sünnet)
Hakikatin
yegane referansı ve insanlığın kurucu kaynağı kitaptır, “Kur’an”dır. Kültür,
sanat, edebiyat, siyasal, ekonomik, toplumsal ilimlerin temel dayanağı odur.
Kur’an, insanlara hem esaslı bir “Yaratıcı” tasavvuru, hem de muhkem bir insan,
toplum, eşya ve kainat anlayışı sunar. Kısaca Kur’an, hakikat bilgisinin ve
hayat rehberinin bizatihi kendisidir. Ahlakın temel dayanağı ve membaıdır.
Kur’an,
Hz. Peygambere (sav) vahiy yoluyla indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatürle
nakledilmiş ve okunmayla icaz dolu olan kelamdır. İcaz, Kur’an’ı Kerim’in eşsiz
ve benzersiz olduğunu, benzerini yapmaktan bütün insanların aciz kaldıklarını
gösterir. İcaz, aynı zamanda Kitap’ın Allah katından geldiğinin en büyük
delilidir.
Kur’an
hem lafzı hem de manası itibariyle benzersiz ve eşsizdir. Kur’an lafız ve mana
dengesi açısından tamdır, usul ve şekil noktasından da biriciktir, kendine
hastır.
Kur’an
muhkem (kesin) ve müteşabih (yoruma açık) ayetlerden oluşur. Müslümanlar muhkem
ayetleri baz alarak İslam’ı anlar ve hayatlarını ona göre tanzim ederler.
Müteşabih ayetleri ise ancak Allah’ın bildiğine inanırlar.
Kur’an
sahih İslam inancını beyan eder, bütün
hükümleri o bildirir. İslam dininin birinci kaynağı, mutlak referans kaynağıdır.
Bunda asla ihtilaf yoktur.
Kur’an
her zaman, her yerde ve her şart altında tüm insanlara hitap eden evrensel bir
mesajdır. Kur’an her çağda ve değişen her koşulda yepyeni çözümler barındıran
dinamik ve imkan dolu bir Kitap’tır. Dolayısıyla bu Kitap’ın her zaman her
yerde her koşulda ve her zeminde her kuşağa ve her insana söyleyecek bir şeyi
vardır.
Kur’an
öyle bir kitaptır ki, onu okumaya ve düşünmeye başlayınca sanki bize yeniden
iniyormuş gibi his ve duygu verir, o oranda tesir eder. Kur’an bir bütünlük ve
süreklilik içinde bize geniş ufuklar açar. Hayatı dar çerçeveden değil de geniş
açıdan görmemizi ve derinliğine kavramamızı sağlar.
Müslümanlığın
temel kaynaklarından birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi de “Sünnet” denilen Hz.
Peygamberin Kur’an’ı anlama, yorumlama, hayata uygulama ve yaşamasıdır. Bu
noktada Sünnet, Peygamberin bizatihi sözleri ve işleridir.
Sünnet,
Kur’an’da murat edileni açıklar. Kur’an’da müşkül olan ifadeyi beyan eder,
netleştirir. Kur’an İslam’ın ruhu, Sünnet ise onun ete kemiğe bürünmüş halidir.
Kur’an ve Sünnet’ten hareketle alimlerin, aydınların ve toplumun fikir birliği
yaptığı ittifaklar (İcma), karşılaştırma ile oluşan kıyaslamalar (Kıyas) en
temel esaslardandır (Usul).
İslam’ı
anlamanın ilk kuralı onu üç bütünlük içinde ele almaktır: Birincisi Kur’an’ın
kendi bütünlüğü, ikincisi Sünnet’in kendi bütünlüğü, üçüncüsü ise Kur’an Sünnet
bütünlüğüdür. Bütünlük tüm parçaların tabiatını belirler, her bir parça dinamik
olarak diğer parçalarla ve bütünle bağımlılık içindedir. “Bir parça hakkındaki
bilgi ancak bütün hakkındaki bilgiden sağlanabilir.”
Hakikatin
bilgisine ulaşmada, onu anlayıp uygulamada mutlak referans kaynağı Kur’an ve
Sünnet’tir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder