10 Eylül 2018 Pazartesi

BİLGİ FELSEFESİ


“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler; sana indirilen kitaba ve senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Namaz kılanlara, zekat verenlere, Allah ve ahiret gününe inananlara elbette büyük bir mükafat vereceğiz.” (Nisa, 4/162).
“De ki: hak geldi batıl zail oldu. Şüphesiz batıl zaten yok olucudur.” (İsra, 17/81).
Bilgi felsefesi başka bir deyişle bilim felsefesi, bilginin ne olduğunu ve doğasını bilmeye, kaynağını ve sınırlarını bulmaya, doğumunu, yerini, anlamını ve kuramsal konumunu belirlemeye ve ortaya çıkarmaya çalışır.
Bilgi; Vahiy (ve akıl)
Bilgi; anlamak, kavramak (idrak etmek), sindirmek ve nihayetinde yaşamak içindir. Yaşama dönük olmayan bilginin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Fayda sağlamayan bir bilgi malumatfuruş ve boş bir bilgidir.
Mutlak bilginin sahibi tek ilah olan Allah’tır. İnsan ancak O’ndan gelen bilgiye ulaşırsa mutlak bilgiye ulaşabilir. Allah, insanlar arasından seçtiği peygamberler aracılığıyla mutlak bilgiyi insanlara ulaştırır. İnsanlar ancak gerçek bilgiye böyle muttali olabilirler. Buna Vahiy denir. Vahiy, akıl ile birlikte bilginin temel dayanağıdır.
Vahiy, mutlak hakikatin kendisi olup aklı muhatap alır. Hakikati arayan aklın ilk işi vahyi anlamaya, kavramaya ve sindirmeye çalışmaktır. Akıl, anlamadığı, kavramadığı durumlarda sınırlarını bilerek onun akıl üstü ve ötesi, aynı zamanda da gerçek olduğunu idrak etmeli ve makuliyet sınırlarına geri çekilmelidir. Buna “aklı selim” yani selim akıl, temiz akıl, tam ve doğru akıl denir. İşte tam da bu noktada aklı selim ile ulaşılan bilgi “ilim”, akılcılıkla ulaşılan bilgi “bilim” olarak tasnif edilebilir. Bir başka açıdan izah edecek olursak, mutlak hakikat kaynaklı ve değişmeyen bilgi “ilim”, gerçeklik kaynaklı ve değişebilen bilgi “bilim”dir.
Şu açıktır ki, aklın anlamada yetersiz kaldığı durumlarda mutlak gerçeklik yine mutlak gerçekliktir ve aklın üstündedir. Ve bu noktada akıl acizdir. İşte bütün bu gerçeklik küresindeki derin akıl gerçek akıldır, selim akıldır. İşte insanın içinin, kalbinin mutmain olduğu nokta yani “kalbi selim” dediğimiz nokta tam da budur.
Mutlak bilginin anlaşılması ve korunması Allah’ın yardımı ve insanın düşünmesiyle olur. Bilgelik ve hikmet arayışı, düşünmek yani aklın harekete geçmesi insan için farzdır ve insanlık için umuttur.
Derin düşünmek beş boyutlu bir kılavuzdur (5T): Tefekkür, tezekkür, tedebbür, teakkul, tefakkuh.
Tefekkür; düşünüp fikir çıkarmak, ibret alınacak ve faydalanılacak kadar derin düşünmektir. Dura dura, sindire sindire düşünmektir. Zihnin derinlere ve kaynaklara yönelerek zamanı ve olguları kavraması ve bu çerçevede fikirler üretmesidir.
Tezekkür; geçmişe yönelik düşünmek, ibret almak, öğüt almak için düşünmektir. Zihnin sebepler üzerine yoğunlaşarak derin düşünmesi ve buradan aldığı derslerle harekete geçmesi ve yarını inşa çabasına girmesidir.
Tedebbür; geleceğe yönelik düşünmek, bir şeyin önüne arkasına bakarak sonunu düşünmek, tedbir almak için düşünmektir. Zihnin maksatlar üzerine yoğunlaşarak derin düşünmesidir.
Teakkul; geçmiş ile gelecek arasında, sebepler ile sonuçlar arasında bağ kurmaktır. Geçmişe yönelik tezekkür ile geleceğe yönelik tedebbür arasında irtibat kurmaktır. Neyin ne doğurduğu, sonucun nereden geldiği konusunda nedensellik bağını kurma çabasıdır. Diğer bir deyişle akıl erdirmek, akıl yürütmektir.
Tefakkuh; geçmiş, gelecek ve bunlar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak bugüne ilişkin sonuçlar çıkarmak, fıkhetmektir. İşin inceliklerini kavramaktır. Bir şeyi hakkı ile künhü ile derin ve ince düşünmektir. Zihnin yoğunlaştığı şeyden damıttığı sonucu ortaya çıkarması, lehinde ve aleyhinde olanı tespit etmesidir. Canlanan ve hayat bulan hukukun çıkarılmasıdır. Başka bir ifadeyle, insanın halinin ilmini çıkarma çabasıdır.
Vahiy; Kur’an (ve Sünnet)
Hakikatin yegane referansı ve insanlığın kurucu kaynağı kitaptır, “Kur’an”dır. Kültür, sanat, edebiyat, siyasal, ekonomik, toplumsal ilimlerin temel dayanağı odur. Kur’an, insanlara hem esaslı bir “Yaratıcı” tasavvuru, hem de muhkem bir insan, toplum, eşya ve kainat anlayışı sunar. Kısaca Kur’an, hakikat bilgisinin ve hayat rehberinin bizatihi kendisidir. Ahlakın temel dayanağı ve membaıdır.
Kur’an, Hz. Peygambere (sav) vahiy yoluyla indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş ve okunmayla icaz dolu olan kelamdır. İcaz, Kur’an’ı Kerim’in eşsiz ve benzersiz olduğunu, benzerini yapmaktan bütün insanların aciz kaldıklarını gösterir. İcaz, aynı zamanda Kitap’ın Allah katından geldiğinin en büyük delilidir.
Kur’an hem lafzı hem de manası itibariyle benzersiz ve eşsizdir. Kur’an lafız ve mana dengesi açısından tamdır, usul ve şekil noktasından da biriciktir, kendine hastır.
Kur’an muhkem (kesin) ve müteşabih (yoruma açık) ayetlerden oluşur. Müslümanlar muhkem ayetleri baz alarak İslam’ı anlar ve hayatlarını ona göre tanzim ederler. Müteşabih ayetleri ise ancak Allah’ın bildiğine inanırlar.
Kur’an sahih İslam inancını  beyan eder, bütün hükümleri o bildirir. İslam dininin birinci kaynağı, mutlak referans kaynağıdır. Bunda asla ihtilaf yoktur.
Kur’an her zaman, her yerde ve her şart altında tüm insanlara hitap eden evrensel bir mesajdır. Kur’an her çağda ve değişen her koşulda yepyeni çözümler barındıran dinamik ve imkan dolu bir Kitap’tır. Dolayısıyla bu Kitap’ın her zaman her yerde her koşulda ve her zeminde her kuşağa ve her insana söyleyecek bir şeyi vardır.
Kur’an öyle bir kitaptır ki, onu okumaya ve düşünmeye başlayınca sanki bize yeniden iniyormuş gibi his ve duygu verir, o oranda tesir eder. Kur’an bir bütünlük ve süreklilik içinde bize geniş ufuklar açar. Hayatı dar çerçeveden değil de geniş açıdan görmemizi ve derinliğine kavramamızı sağlar.
Müslümanlığın temel kaynaklarından birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi de “Sünnet” denilen Hz. Peygamberin Kur’an’ı anlama, yorumlama, hayata uygulama ve yaşamasıdır. Bu noktada Sünnet, Peygamberin bizatihi sözleri ve işleridir.
Sünnet, Kur’an’da murat edileni açıklar. Kur’an’da müşkül olan ifadeyi beyan eder, netleştirir. Kur’an İslam’ın ruhu, Sünnet ise onun ete kemiğe bürünmüş halidir. Kur’an ve Sünnet’ten hareketle alimlerin, aydınların ve toplumun fikir birliği yaptığı ittifaklar (İcma), karşılaştırma ile oluşan kıyaslamalar (Kıyas) en temel esaslardandır (Usul).
İslam’ı anlamanın ilk kuralı onu üç bütünlük içinde ele almaktır: Birincisi Kur’an’ın kendi bütünlüğü, ikincisi Sünnet’in kendi bütünlüğü, üçüncüsü ise Kur’an Sünnet bütünlüğüdür. Bütünlük tüm parçaların tabiatını belirler, her bir parça dinamik olarak diğer parçalarla ve bütünle bağımlılık içindedir. “Bir parça hakkındaki bilgi ancak bütün hakkındaki bilgiden sağlanabilir.”
Hakikatin bilgisine ulaşmada, onu anlayıp uygulamada mutlak referans kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder