12 Ocak 2017 Perşembe

YÜCELİŞ FELSEFESİ


“Onlar ayaktayken, otururken ve yanlarına yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler. Ve “Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru, derler.”” (Ali İmran, 3/191).
“Muhakkak ki Allah; adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, fenalığı ve taşkınlığı ise yasaklar. Tezekkür edesiniz diye size öğüt verir.” (Nahl, 16/90).
“Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona, hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene yemin olsun ki, onu arıtan, gerçekten felaha ermiştir. Ve onu örtüp kirleten ise muhakkak ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/7-10).
Yüceliş düşüncesinin temelini “Yüceliş Felsefesi” oluşturur, o da yüceliş hareketinin esasını belirler. Yüceliş felsefesi bütünleşmiş olarak birçok felsefeyi kuşatır.
Felsefe her şeyden önce ne, niçin, nasıl, ne zaman, nereye gidiyoruz vb. sorular üzerinden yeryüzündeki, yeraltındaki ve tüm kainattaki olayları, olguları anlamaya, idrak etmeye çalışan bir disiplindir. Felsefe bağımsız bir sorgulama olup her hükme şüphe ile başlar. İnsan fikrinin sorgu sualsiz kabul ettiği varsayımların saklandığı en ücra köşelere kadar izlerini sürer.
Felsefe, aklın alemi bir bütün halinde anlama, kavrama ve sindirme çabasıdır. Diğer bir deyişle hikmet sevgisidir. Temel amacı; varlık, bilgi ve değerler üzerinden insana, hayata ve kainata anlam kazandırmak, hakikatin bilgisine ulaşmaya çalışmaktır. Hikmete yani hakikatin bilgisine ulaşmak için hikmet vadisinde dolaşmaktır. Bir bakıma anlam dünyasını keşfetmek ve bunu hayat ile buluşturmaktır.
Felsefe, her konuyu kökünden ele alarak irdelemeye, kavramaya ve idrak etmeye gayret etmektir. Her şeyi tüm boyutlarıyla aydınlığa kavuşturmak, eşyanın hakikatini bulmak ve künhüne varmak isteyen derinlemesine düşünme çabasıdır. Felsefe herhangi bir konuda, şeyde şu ve benzeri soruları sorma ve bunlara cevap arama gayretidir: Şey nedir? Doğası nedir? Niçin vardır? Şeye sahip olunabilir mi? Şeyin kaynağı nedir? Sınırları nelerdir? Şeyi nasıl bilebiliriz? Kısaca felsefe, kendimiz de dahil her şeyin, her olayın ve her olgunun arka planını keşfetme, özünü ve mahiyetini arama ve hakikatini bulma cehdidir. Aslında hikmetin kendisidir. İnsanın kendini bulma, kendini gerçekleştirme ve kendini kazanma sanatıdır.
Geniş anlamıyla ele alacak olursak felsefenin İslam düşüncesindeki Kelam ilmi ile bir ilişkisinin hatta paralelliğinin olduğunu görürüz. “Onlar ayaktayken, otururken ve yanlarına yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler. Ve “Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru, derler,”” (Ali İmran, 3/191) mesajı kelam ilminin, derin felsefenin başlama ve hareket ettirme noktasıdır.
Şu açıktır ki, Kelam ilminin amaçları felsefeninkilerden daha yüksektir. Felsefe sadece akıl yoluyla nesneleri ve gerçekliği inceler, bir bakıma Mutlak Hakikati biraz uzaktan izler ve bir teori oluşturmaya çalışır. Kelam ise Mutlak Hakikat ile daha yakın bir temas kurmaya çalışıp canlı ve samimi bir ilişki geliştirmeye çalışır.
Felsefe daha çok akılcı yöntemlerle yola çıkıp hayatın anlamını yakalamaya çalışır. Oysa Kelam ilmi akılcı yöntemlerden uzak durur. Akılla yola çıkmakla beraber “vahiy-akıl” dengesini vahyin önceliğinde görür ve onun ışığında değerlendirmelerde bulunur. Kelam ilmine göre “akıl, akılcılığın ötesinde ve üstünde vahyi anlayıp kavramak ve kavrayamadığı noktada ise sınırlarını idrak ederek asli yerine çekilmekle mükelleftir.” Ki, bu aklı selimdir, temiz ve doğru akıldır. Sonuçta Kelam, vahyi makul yani akli temelde ele alır ve varlık, bilgi ve değerleri bu çerçevede inceler ve hikmetin peşine düşer. Burada temel amaç hakikate yaşama idraki ile yaklaşmadır. Diğer bir deyişle, hakikate yaklaşma, hakikatin bilgisine ulaşma, ulaşılan bu bilgiye göre yaşama ve hareket etmedir.
Kısaca Felsefe akılcılıktan hareketle, Kelam ise vahiyden yani nakilden hareketle aklı selim ile anlam dünyası oluşturmaya ve geliştirmeye çalışır. Aralarındaki farkın en temel noktası başlangıçta ahlaki zeminde oluşan niyettir. Başka bir ifadeyle “iyi niyet” üzerinden gelişen “hikmet”i arama önceliğidir.
Akılcılıktan hareketle gelişen Felsefe ile vahiy ve akıldan hareketle gelişen Kelam arasındaki farkın bilincinde olarak şunu açıkça belirtmekte fayda var: Vahiyden yola çıkarak inanç ve itikat meselesi üzerine yoğunlaşan ve süreç içinde felsefi bir boyut kazanan Kelam ilmi ve onun felsefeyle ilişkisi çok önemli, derin ve ufuk açıcıdır. Kelamın kökeninde yer alan “teakkul” yani akletmek tefekkürün önemli bir boyutudur.
Vahiyden hareketle oluşan dini hakikat ile fıtrattan kopan insanın tekrar fıtratı, gerçeği arama çabasından hareketle oluşan felsefi hakikat tarz itibariyle farklı olmakla birlikte objektif olarak bir görülebilir. Şimdi çok derinlere dalmadan, bu çağa söz söyleme ve insanına dokunma bilinci taşıyan Müslüman bir aydın olarak bu süreçte Kelam ilmini derin bir felsefe olarak gördüğümüzü, felsefe kavramını derin felsefe, kelam anlamında ele aldığımızı belirtip konuya genel hatları itibariyle girmeye çalışalım.
Daha önce altını çizdiğimiz gibi, Yüceliş Felsefesi üç ana boyuttan oluşur. Bunlar; İnsanca varoluş, yürüyüş ve yüceliştir. Başka bir ifadeyle, yaratılışla başlayıp bugünle devam eden “insanca varoluş”, tarihsel süreç içinde gelenekle hemhal olan her türlü yapıp etmelerden oluşan “yürüyüş” ve nihayetinde canlanan, yenilenen insanı kamil yolculuğuyla hayat bulan “yüceliş”.
Yüceliş Felsefesini tüm boyutlarıyla ve bir bütün olarak ele almak gerekir. Detay ve derinleştirici çalışmaları ileride geliştirmek kaydıyla Yüceliş Felsefesi temel olarak birkaç felsefi esas üzerine oturur. Bunlar; varlık felsefesi, bilgi felsefesi, insan ve ahlak felsefesi, hukuk felsefesi, toplum ve siyaset felsefesi, iktisat felsefesi, tarih felsefesi, eğitim felsefesi ve sanat felsefesidir.
Şimdi bütün bu felsefeleri damıtılmış olarak kısaca özetlemeye çalışalım: