10 Eylül 2018 Pazartesi

TARİH FELSEFESİ


“Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.” (Bakara, 2/141).
Tarih felsefesi, tarihin ne olduğunu bilmeye, anlamını, niçin var olduğunu ve neye yaradığını ortaya koymaya, onun insandaki ve toplumdaki karşılığını bulmaya, bugün ve yarın için anlamını idrak etmeye çalışır.
Tarih; İbret, sorumluluk ve yarına yöneliş
Tarih, insanoğlunun yaşama öyküsü ve bu öykünün kayda alınmasıdır. Ancak insanların sadece yapıp etmelerinin kaydı değildir. Hayali bir masal da değildir. Tarih, belli bir çağda yaşamış toplumların siyasal, ekonomik ve sosyal yapısının bir aynasıdır. Bir bakıma medeniyetlerin, milletlerin ve devletlerin doğuş, yükseliş ve çöküşlerinin belgesidir.
Tarih, olayların anlatı ve tasvirlerinin ötesinde onların arka planını, nedenlerini ve çıkabilecek ders ve ibretlerini gösterir. O statik değil dinamik özellikleriyle yaşayan milletlere sorumluluklarını hatırlatır, yönelişlerini etkiler. İnsanın umut ve özlemlerinin dinamik bir sürecidir. Sadece geçmiş olayları canlı bir bütüne bağlamaz; bununla beraber, gelecek şeylerin biçimini belirler ve yarına yönelişin göstergelerini verir.
Tarih aynı zamanda ibret, sorumluluk ve yarına yöneliş üzerinde toplumların hakikatle bağlarını tarif eder, akıbetlerinin işaretlerini verir. Öyle ki, hakikatle savaşanların nasıl bir kıyametle karşı karşıya kalacaklarını derslerini gösterir. Bu noktada “Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir,”  şiarı tarih ve sorumluluk bilincinin temelidir.
Tarih, geçmişi öğrenip ders çıkarmak, bugünü anlayıp kavramak ve yarını tasavvur edip inşa etmek için vardır. Yani tarih, yarını olanlar, yarına yönelenler için vardır ve anlamlıdır. Yarın tahayyülü ve tasavvuru olmayanlara tarih bir şey yapamaz. Bu noktada düşünmenin üç boyutu insanın ufkunu açar. Geçmişi öğrenip öğüt almak (tezekkür), bugünü kavrayıp fikir oluşturmak (tefekkür) ve geleceği düşünüp tedbir almak (tedebbür).
Tarihi reddedip ondan kopmak insanı zayıflatır ve kendine yabancılaştırır. Tarihe sığınıp orada kalmak ise insanı acizleştirir ve zamana yabancılaştırır. Tarihe sığınmak ve tarihteki kahramanlardan medet ummak son derece yanlıştır ve bizi asla bir yere götürmez. Tarih bitmiştir yani tarih tarih olmuştur, geçmiştir. Ona sığınıp günü ve zamanı unutmamalı aksine onu anlayıp ondan ders çıkarmalı ve sorumluluk bilinciyle yapıp edilebilecekleri öne koymalı ve yarına uzanmalıdır.
Tarihi ve tarihteki kişileri, kahramanları kutsayıp tümüyle masum görmek ne kadar hatalı ve yanlış ise onları reddedip aşağılamak da o kadar hatalı ve yanlıştır. Ve bu durum bizi bir yere taşımaz aksine küçültür, aşağılar, değersizleştirir.
Yaşadıklarını unutmayan, ondan dersler çıkararak bugünü ve bugünün sorunlarını anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya ve aşmaya çalışanlar için tarih büyük bir maniveladır. Bunun da ötesinde ateşleyici, ruh verici ve umut aşılayıcı bir motivasyon kaynağıdır.
Evet, tarih bir açıdan olup bitmiştir. Ancak başka bir açıdan ise dinamiktir, hayat doludur. Hareketlenmekte ve kendi yolunda durmadan akıp gitmektedir. Bu noktada tarih insanlığın hem hafızası hem yaşayan ruhudur. Burada değişen tarih değil bizim ona bakışımız ve onu yorumlayışımızdır. İşte buna “tarih bilinci” diyoruz. Tarih bilinci var olmak ve yarına taşınmak için büyük bir güç ve imkandır.
Tarih; İyilik ile kötülüğün savaşı
İnsana, iyilik ve kötülük olarak iki yön verilmiş ve özgür iradesi ile serbest bırakılmıştır. İşte tarih, bu iki yönün birbiriyle mücadelesidir. Gerçekte dünya tarihi iyilikle kötülüğün, iyilik peşinde koşanlarla kötülük peşinde koşanların mücadele tarihidir. Bu mücadele hem insanda hem toplumda hem de insanlıkta kesintisiz süren bir mücadeledir. Tarihin taşıyıcı gücü, dinamosu budur. İnsanın, toplumun ve insanlığın tarihinde iyilikler ve iyiler örnekliktir, kötülükler ve kötüler ibretliktir.
Tarih hem yüzleşilmesi hem de sorgulanması gereken bir aynadır. Orada kendi geleneğimizin izlerini görürüz. Tarih her zaman sabit kalmaz, onun dinamik ve yön veren bir tarafı vardır. Bu noktada toplumlar tarihine, tarihsel değerlerine ve mirasına sahip çıkarlarsa, köklerinden güç alırlarsa ancak var olabilirler.
Tarih hem dinamik hem de yol göstericidir. Öyle ki, geçmişi yeniden okumak ve yorumlamak, sadece olanların derin kavranmasını sağlamaz aynı zamanda bugünü anlamada ve geleceği tahayyül edip kurmada tarih insanlara önemli ipuçları verir. İşte bu çerçevede tarih bir güçtür, kılavuzudur.
Tarih ibret yüklü, sorumluluk aşılayan ve yarına yönelişi besleyen bir dinamiktir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder