“Onlar
bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.”
(Bakara, 2/141).
Tarih
felsefesi, tarihin ne olduğunu bilmeye, anlamını, niçin var olduğunu ve neye
yaradığını ortaya koymaya, onun insandaki ve toplumdaki karşılığını bulmaya,
bugün ve yarın için anlamını idrak etmeye çalışır.
Tarih; İbret,
sorumluluk ve yarına yöneliş
Tarih,
insanoğlunun yaşama öyküsü ve bu öykünün kayda alınmasıdır. Ancak insanların
sadece yapıp etmelerinin kaydı değildir. Hayali bir masal da değildir. Tarih, belli
bir çağda yaşamış toplumların siyasal, ekonomik ve sosyal yapısının bir
aynasıdır. Bir bakıma medeniyetlerin, milletlerin ve devletlerin doğuş,
yükseliş ve çöküşlerinin belgesidir.
Tarih,
olayların anlatı ve tasvirlerinin ötesinde onların arka planını, nedenlerini ve
çıkabilecek ders ve ibretlerini gösterir. O statik değil dinamik özellikleriyle
yaşayan milletlere sorumluluklarını hatırlatır, yönelişlerini etkiler. İnsanın
umut ve özlemlerinin dinamik bir sürecidir. Sadece geçmiş olayları canlı bir
bütüne bağlamaz; bununla beraber, gelecek şeylerin biçimini belirler ve yarına
yönelişin göstergelerini verir.
Tarih aynı zamanda ibret, sorumluluk ve
yarına yöneliş üzerinde toplumların hakikatle bağlarını tarif eder,
akıbetlerinin işaretlerini verir. Öyle ki, hakikatle savaşanların nasıl bir
kıyametle karşı karşıya kalacaklarını derslerini gösterir. Bu noktada “Onlar
bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da sizedir,” şiarı tarih
ve sorumluluk bilincinin temelidir.
Tarih,
geçmişi öğrenip ders çıkarmak, bugünü anlayıp kavramak ve yarını tasavvur edip inşa
etmek için vardır. Yani tarih, yarını olanlar, yarına yönelenler için vardır ve
anlamlıdır. Yarın tahayyülü ve tasavvuru olmayanlara tarih bir şey yapamaz. Bu
noktada düşünmenin üç boyutu insanın ufkunu açar. Geçmişi öğrenip öğüt almak
(tezekkür), bugünü kavrayıp fikir oluşturmak (tefekkür) ve geleceği düşünüp
tedbir almak (tedebbür).
Tarihi
reddedip ondan kopmak insanı zayıflatır ve kendine yabancılaştırır. Tarihe sığınıp
orada kalmak ise insanı acizleştirir ve zamana yabancılaştırır. Tarihe sığınmak
ve tarihteki kahramanlardan medet ummak son derece yanlıştır ve bizi asla bir
yere götürmez. Tarih bitmiştir yani tarih tarih olmuştur, geçmiştir. Ona
sığınıp günü ve zamanı unutmamalı aksine onu anlayıp ondan ders çıkarmalı ve
sorumluluk bilinciyle yapıp edilebilecekleri öne koymalı ve yarına uzanmalıdır.
Tarihi
ve tarihteki kişileri, kahramanları kutsayıp tümüyle masum görmek ne kadar
hatalı ve yanlış ise onları reddedip aşağılamak da o kadar hatalı ve yanlıştır.
Ve bu durum bizi bir yere taşımaz aksine küçültür, aşağılar, değersizleştirir.
Yaşadıklarını
unutmayan, ondan dersler çıkararak bugünü ve bugünün sorunlarını anlamaya,
anlamlandırmaya, yorumlamaya ve aşmaya çalışanlar için tarih büyük bir
maniveladır. Bunun da ötesinde ateşleyici, ruh verici ve umut aşılayıcı bir
motivasyon kaynağıdır.
Evet,
tarih bir açıdan olup bitmiştir. Ancak başka bir açıdan ise dinamiktir, hayat
doludur. Hareketlenmekte ve kendi yolunda durmadan akıp gitmektedir. Bu noktada
tarih insanlığın hem hafızası hem yaşayan ruhudur. Burada değişen tarih değil
bizim ona bakışımız ve onu yorumlayışımızdır. İşte buna “tarih bilinci”
diyoruz. Tarih bilinci var olmak ve yarına taşınmak için büyük bir güç ve
imkandır.
Tarih; İyilik ile
kötülüğün savaşı
İnsana,
iyilik ve kötülük olarak iki yön verilmiş ve özgür iradesi ile serbest
bırakılmıştır. İşte tarih, bu iki yönün birbiriyle mücadelesidir. Gerçekte
dünya tarihi iyilikle kötülüğün, iyilik peşinde koşanlarla kötülük peşinde
koşanların mücadele tarihidir. Bu mücadele hem insanda hem toplumda hem de
insanlıkta kesintisiz süren bir mücadeledir. Tarihin taşıyıcı gücü, dinamosu
budur. İnsanın, toplumun ve insanlığın tarihinde iyilikler ve iyiler
örnekliktir, kötülükler ve kötüler ibretliktir.
Tarih
hem yüzleşilmesi hem de sorgulanması gereken bir aynadır. Orada kendi
geleneğimizin izlerini görürüz. Tarih her zaman sabit kalmaz, onun dinamik ve
yön veren bir tarafı vardır. Bu noktada toplumlar tarihine, tarihsel
değerlerine ve mirasına sahip çıkarlarsa, köklerinden güç alırlarsa ancak var
olabilirler.
Tarih
hem dinamik hem de yol göstericidir. Öyle ki, geçmişi yeniden okumak ve
yorumlamak, sadece olanların derin kavranmasını sağlamaz aynı zamanda bugünü
anlamada ve geleceği tahayyül edip kurmada tarih insanlara önemli ipuçları
verir. İşte bu çerçevede tarih bir güçtür, kılavuzudur.
Tarih
ibret yüklü, sorumluluk aşılayan ve yarına yönelişi besleyen bir dinamiktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder