“Göklerin
ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her şeye Kadir’dir.” (Ali İmran, 3/189).
“Gerçekten
insan için, çalıştığından başkası yoktur. Ve onun çalışması ileride
görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 53/39-41).
İktisat
felsefesi, iktisadın ne olduğunu ve kaynağını bilmeye, doğasını anlamaya,
anlamını, neye tekabül ettiğini ve insandaki ve toplumdaki karşılığını bulmaya,
insan, eşya ve dünya ilişkilerini belirlemeye çalışır.
İktisat; Ahlak,
adalet ve hakkaniyet
Bugün insan, toplum ve insanlık büyük
bir tehdit altındadır. Materyalizmden beslenen kapitalizmin taşıyıcı motoru
büyük sermaye bir yandan, yanında çalıştırdığı insanı bir insan olarak değil
bir kaynak olarak, bir üretim aracı olarak görmeye başlayıp sömürüyor, ifsat
ediyor ve nesneleştiriyor. Diğer yandan ise, karşısındaki insanı bir tüketici
olarak görmeye başlayıp sömürüyor, ifsat ediyor ve nesneleştiriyor. Böylece büyük
sermaye arz ve talep tarafında bir taşla iki kuş vuruyor. Bu durum insanı ve
toplumu acizleştirip hüsrana uğratıyor.
Büyük sermaye elindeki imkanları
kullanarak yaptığı bu gayri insani tutum ve davranışların üzerini büyük bir
ustalıkla örtüyor, insana ve topluma nefes alacak alan bırakmıyor. Böylelikle
hem kendi menfaatini maksimize ediyor hem de insanı metalaştırarak ve
şeyleştirerek insanlıktan çıkarıyor. Bu suretle kendine muhalif olabilecek alan
ve aralıkları kapatıyor ve toplumu insanca yaşayabileceği imkanlardan mahrum
bırakıyor.
Tarihin bu anında ahlakı ve insanı temel
alan yeni felsefelere, yeni teorilere, yeni tezlere, yeni bakış açılarına
kısaca yeni zihinlere ihtiyaç vardır. İnsanları da, insanlığı da, dünyayı da
ancak bu tutum kurtaracaktır.
İnsan, iktisadi bir üretim aracı, bir
kaynak değildir. İnsan, başlı başına bir “değer”dir, ana değerdir. İnsan bir
tüketici, bir tüketen ve bitiren de değildir, olamaz. İnsan, hayatı olduğu gibi
eşyayı da değerlendirendir. Sonuç olarak insan müşteridir yani satın alandır,
değerlendirendir. Kısaca insan insandır ve değer yüklüdür, şeref doludur.
Yeryüzünde ve gökyüzünde her şeyin
Allah’ın olması gibi, mülk de Allah’ındır. Mutlak mülkiyet Allah’a mahsustur. O
yüzden de dünya mülk değil emanettir. Dünya insan ve insanlık için
yaratılmıştır. Dünya ve üzerindeki nimetlerde, gelecekte doğacaklar da dahil,
tüm insanlık ailesinin hakkı vardır. Bu hakkı herkes insan olma ve insan kalma
vasfını koruyarak kullanmalıdır. Buna müdahale suçtur, günahtır ve haddi aşmaktır.
Daha da ötesi insanlık suçudur. Ahlak, adalet ve hakkaniyetli bir dünya ancak
böyle kurulabilir, barış ancak böyle tesis edilebilir. İşte iktisat felsefesi
tam da bu noktadan hareketle başlar.
İnsanların
dünya ve üzerindeki nimetlerden faydalanmaları/pay almaları en doğal
haklarıdır. Herkes bu sürece katılıp bu haklardan istifade etmelidir. Bu
haklarını kullanamayanların hakları mahfuzudur. Bu noktada emek, katılım ve
ortaklık temelli bir iktisadi model oluşturulmalı, herkesin imtihanını normal
ve adil şartlarda sürdürebilmesini sağlayacak “yeterli yaşama seviyesi”nde
hayat sürmesi sağlanmalıdır. Yeterli yaşama seviyesini sağlayacak bir iş sahibi
olamayanların temel ihtiyaçları toplumca karşılanmalıdır.
“İktisat”
ile “ekonomi” ayrı zihinlerin ve yaklaşımların ürünüdür. Bunları bir görmek
büyük hatadır. İktisat işin teorisi, felsefesi, ekonomi ise işin pratiği,
uygulamasıdır. O yüzden de işin uygulamasına dalıp esası ve felsefeyi asla
unutmamak gerekir. Bu noktada öncelikli iş, yeni bir zihinle yeni bir iktisat
teorisi ve felsefesi ortaya koymak ve onu geliştirip derinleştirmektir.
Bu
çerçevede insanın iç bütünlüğünü sağlaması, doğasına uygun davranması ve
kendisine yakışanı yapması ancak ve ancak “üretimde verimlilik, paylaşımda
adalet ve tüketimde kanaatkarlık” üzerinden bir ekonomik tasavvur oluşturması ve
bunun fiiliyata geçmesi için takati oranında çalışması ile mümkündür. Azme
değer bir çaba olarak kişinin insanlığa sahip çıkması, yeryüzünü imar ve ıslah
etmesi, adaleti tüm boyutlarıyla tesis etmesi ve bu noktada insanın
kabiliyetini ve kapasitesini seferber etmesi insanca ve hakça bir tutum ve
davranış olur.
Ekonominin
temel amacı insana ve topluma hizmet olmalıdır, olmak zorundadır. Bu noktada,
işin özü; Allah’a kulluk, O’nun önünde eşitlik ve insanlara ihsandır. Çünkü
“eşrefi mahlukat” olarak, temel değer olarak insan buna değer.
Her
şey insan içindir. İyi ve güzel olan her şey insana yakışır, insana değer. Ne
yapılırsa yapılsın insana değer.
İktisat;
Emek, katılım ve ortaklık
İslam iktisadının felsefesi ve esas
teorisi, İslam’dan yani barıştan kalkarak hayatı tanzim etme, doğal olarak da
iktisadi hayatı tanzim etme gayesidir. Dolayısıyla İslam iktisadını temel alıp
onun uygulamasını yani ekonomisini oluşturmak gerekir. İşte tam da bu çerçevede
mevcut ekonomik anlayışların üzerinde yeni bir anlayış ortaya koymak şarttır.
Bu anlayışın özü; “insanlığın/âdemoğlunun bir, eşit ve kardeş görüldüğü, dünya
ve üzerindekilerin herkese amade kılındığı, istifadesine açıldığı ve bütün
insanlığın kainat ve nimetlerine katılımının esas alındığı, üretkenliğin temel
alındığı” ekonomi politik anlayıştır. Biz buna “Katılım Ekonomisi” diyoruz.
Bu ekonomi politik
anlayışın temelleri beş esasa dayanır:
1. Ahlak, 2.
Adalet ve Hakkaniyet, 3. İhsan ve Dayanışma, 4. Emek, Katılım ve Ortaklık, 5.
Aktiflik ve Üretkenlik.
Bu anlayış
yukardaki temel ilkeleri yeni bir zihinle ele alır ve bunların birbiriyle
bağını ve önceliklerini yeni zihin, yeni tasavvur ve yeniden inşa açısından çok
önemli ve elzem görür. Zira bu anlayışın her bir ilkesi sürecin bir aşamasına
tekabül eder. Bir bakıma insanın içinden dışarıya doğru bir hareket
yolculuğudur. İnsanlaşma ve Müslümanlaşma sürecinin inşasının birbirini
tamamlayan ve takip eden aşamalarıdır.
Başka bir deyişle,
önce zihinsel bir devrimle “ahlak” temel alınır. Ardından “adalet ve
hakkaniyet” üzerinden tasavvura başlanır ve bu tasavvurun başlangıç noktası
olarak “ihsan ve dayanışma” gündeme gelir. Başka bir ifadeyle ihsan yani güzel
davranmak, vermek, fedakarlık yapmak dayanışmayı ateşler, başlatır, inşa eder,
tutar ve geliştirir. Arkasından sürecin “emek, katılım ve ortaklık” aşaması
gelir. Bu durum artık ekonominin ete kemiğe büründüğü aşamadır. Burada
tetikleyici faktör emektir. Emeğiyle var olma ve takati oranında sorumlu olma
bilinci bu tetiklemeyi ateşler. Beşinci ve son aşama ise artık hareketin, işin,
çalışmanın başladığı aşamadır. Bu aşamada “aktiflik ve üretkenlik” baz alınarak
verimlilikle birlikte iktisadi hayat harekete geçirilir ve böylelikle ekonomik
kalkınmanın ve gelişmenin önü açılmış olunur.
Tüm insanları bir, eşit ve
kardeş gören, toplumu değerlerle dolu ve en zayıfın en çok korunduğu büyük bir
aile olarak kavrayan ve bu çerçevede ahlaktan kalkarak hayatı ve iktisadı
tanzim eden yeni bir yapılanış şarttır, elzemdir.
Dolayısıyla İslam iktisadının ilk adımı
ahlak ve insan olmalı ve her şey bu değerler üzerinden inşa edilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder