10 Eylül 2018 Pazartesi

İKTİSAT FELSEFESİ


“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her şeye Kadir’dir.” (Ali İmran, 3/189).
“Gerçekten insan için, çalıştığından başkası yoktur. Ve onun çalışması ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 53/39-41).
İktisat felsefesi, iktisadın ne olduğunu ve kaynağını bilmeye, doğasını anlamaya, anlamını, neye tekabül ettiğini ve insandaki ve toplumdaki karşılığını bulmaya, insan, eşya ve dünya ilişkilerini belirlemeye çalışır.
İktisat; Ahlak, adalet ve hakkaniyet
Bugün insan, toplum ve insanlık büyük bir tehdit altındadır. Materyalizmden beslenen kapitalizmin taşıyıcı motoru büyük sermaye bir yandan, yanında çalıştırdığı insanı bir insan olarak değil bir kaynak olarak, bir üretim aracı olarak görmeye başlayıp sömürüyor, ifsat ediyor ve nesneleştiriyor. Diğer yandan ise, karşısındaki insanı bir tüketici olarak görmeye başlayıp sömürüyor, ifsat ediyor ve nesneleştiriyor. Böylece büyük sermaye arz ve talep tarafında bir taşla iki kuş vuruyor. Bu durum insanı ve toplumu acizleştirip hüsrana uğratıyor.
Büyük sermaye elindeki imkanları kullanarak yaptığı bu gayri insani tutum ve davranışların üzerini büyük bir ustalıkla örtüyor, insana ve topluma nefes alacak alan bırakmıyor. Böylelikle hem kendi menfaatini maksimize ediyor hem de insanı metalaştırarak ve şeyleştirerek insanlıktan çıkarıyor. Bu suretle kendine muhalif olabilecek alan ve aralıkları kapatıyor ve toplumu insanca yaşayabileceği imkanlardan mahrum bırakıyor.
Tarihin bu anında ahlakı ve insanı temel alan yeni felsefelere, yeni teorilere, yeni tezlere, yeni bakış açılarına kısaca yeni zihinlere ihtiyaç vardır. İnsanları da, insanlığı da, dünyayı da ancak bu tutum kurtaracaktır.
İnsan, iktisadi bir üretim aracı, bir kaynak değildir. İnsan, başlı başına bir “değer”dir, ana değerdir. İnsan bir tüketici, bir tüketen ve bitiren de değildir, olamaz. İnsan, hayatı olduğu gibi eşyayı da değerlendirendir. Sonuç olarak insan müşteridir yani satın alandır, değerlendirendir. Kısaca insan insandır ve değer yüklüdür, şeref doludur.
Yeryüzünde ve gökyüzünde her şeyin Allah’ın olması gibi, mülk de Allah’ındır. Mutlak mülkiyet Allah’a mahsustur. O yüzden de dünya mülk değil emanettir. Dünya insan ve insanlık için yaratılmıştır. Dünya ve üzerindeki nimetlerde, gelecekte doğacaklar da dahil, tüm insanlık ailesinin hakkı vardır. Bu hakkı herkes insan olma ve insan kalma vasfını koruyarak kullanmalıdır. Buna müdahale suçtur, günahtır ve haddi aşmaktır. Daha da ötesi insanlık suçudur. Ahlak, adalet ve hakkaniyetli bir dünya ancak böyle kurulabilir, barış ancak böyle tesis edilebilir. İşte iktisat felsefesi tam da bu noktadan hareketle başlar.
İnsanların dünya ve üzerindeki nimetlerden faydalanmaları/pay almaları en doğal haklarıdır. Herkes bu sürece katılıp bu haklardan istifade etmelidir. Bu haklarını kullanamayanların hakları mahfuzudur. Bu noktada emek, katılım ve ortaklık temelli bir iktisadi model oluşturulmalı, herkesin imtihanını normal ve adil şartlarda sürdürebilmesini sağlayacak “yeterli yaşama seviyesi”nde hayat sürmesi sağlanmalıdır. Yeterli yaşama seviyesini sağlayacak bir iş sahibi olamayanların temel ihtiyaçları toplumca karşılanmalıdır.
“İktisat” ile “ekonomi” ayrı zihinlerin ve yaklaşımların ürünüdür. Bunları bir görmek büyük hatadır. İktisat işin teorisi, felsefesi, ekonomi ise işin pratiği, uygulamasıdır. O yüzden de işin uygulamasına dalıp esası ve felsefeyi asla unutmamak gerekir. Bu noktada öncelikli iş, yeni bir zihinle yeni bir iktisat teorisi ve felsefesi ortaya koymak ve onu geliştirip derinleştirmektir.
Bu çerçevede insanın iç bütünlüğünü sağlaması, doğasına uygun davranması ve kendisine yakışanı yapması ancak ve ancak “üretimde verimlilik, paylaşımda adalet ve tüketimde kanaatkarlık” üzerinden bir ekonomik tasavvur oluşturması ve bunun fiiliyata geçmesi için takati oranında çalışması ile mümkündür. Azme değer bir çaba olarak kişinin insanlığa sahip çıkması, yeryüzünü imar ve ıslah etmesi, adaleti tüm boyutlarıyla tesis etmesi ve bu noktada insanın kabiliyetini ve kapasitesini seferber etmesi insanca ve hakça bir tutum ve davranış olur.
Ekonominin temel amacı insana ve topluma hizmet olmalıdır, olmak zorundadır. Bu noktada, işin özü; Allah’a kulluk, O’nun önünde eşitlik ve insanlara ihsandır. Çünkü “eşrefi mahlukat” olarak, temel değer olarak insan buna değer.
Her şey insan içindir. İyi ve güzel olan her şey insana yakışır, insana değer. Ne yapılırsa yapılsın insana değer.
İktisat; Emek, katılım ve ortaklık
İslam iktisadının felsefesi ve esas teorisi, İslam’dan yani barıştan kalkarak hayatı tanzim etme, doğal olarak da iktisadi hayatı tanzim etme gayesidir. Dolayısıyla İslam iktisadını temel alıp onun uygulamasını yani ekonomisini oluşturmak gerekir. İşte tam da bu çerçevede mevcut ekonomik anlayışların üzerinde yeni bir anlayış ortaya koymak şarttır. Bu anlayışın özü; “insanlığın/âdemoğlunun bir, eşit ve kardeş görüldüğü, dünya ve üzerindekilerin herkese amade kılındığı, istifadesine açıldığı ve bütün insanlığın kainat ve nimetlerine katılımının esas alındığı, üretkenliğin temel alındığı” ekonomi politik anlayıştır. Biz buna “Katılım Ekonomisi” diyoruz.
Bu ekonomi politik anlayışın temelleri beş esasa dayanır:
1. Ahlak, 2. Adalet ve Hakkaniyet, 3. İhsan ve Dayanışma, 4. Emek, Katılım ve Ortaklık, 5. Aktiflik ve Üretkenlik.
Bu anlayış yukardaki temel ilkeleri yeni bir zihinle ele alır ve bunların birbiriyle bağını ve önceliklerini yeni zihin, yeni tasavvur ve yeniden inşa açısından çok önemli ve elzem görür. Zira bu anlayışın her bir ilkesi sürecin bir aşamasına tekabül eder. Bir bakıma insanın içinden dışarıya doğru bir hareket yolculuğudur. İnsanlaşma ve Müslümanlaşma sürecinin inşasının birbirini tamamlayan ve takip eden aşamalarıdır.
Başka bir deyişle, önce zihinsel bir devrimle “ahlak” temel alınır. Ardından “adalet ve hakkaniyet” üzerinden tasavvura başlanır ve bu tasavvurun başlangıç noktası olarak “ihsan ve dayanışma” gündeme gelir. Başka bir ifadeyle ihsan yani güzel davranmak, vermek, fedakarlık yapmak dayanışmayı ateşler, başlatır, inşa eder, tutar ve geliştirir. Arkasından sürecin “emek, katılım ve ortaklık” aşaması gelir. Bu durum artık ekonominin ete kemiğe büründüğü aşamadır. Burada tetikleyici faktör emektir. Emeğiyle var olma ve takati oranında sorumlu olma bilinci bu tetiklemeyi ateşler. Beşinci ve son aşama ise artık hareketin, işin, çalışmanın başladığı aşamadır. Bu aşamada “aktiflik ve üretkenlik” baz alınarak verimlilikle birlikte iktisadi hayat harekete geçirilir ve böylelikle ekonomik kalkınmanın ve gelişmenin önü açılmış olunur.
Tüm insanları bir, eşit ve kardeş gören, toplumu değerlerle dolu ve en zayıfın en çok korunduğu büyük bir aile olarak kavrayan ve bu çerçevede ahlaktan kalkarak hayatı ve iktisadı tanzim eden yeni bir yapılanış şarttır, elzemdir.
Dolayısıyla İslam iktisadının ilk adımı ahlak ve insan olmalı ve her şey bu değerler üzerinden inşa edilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder