30 Mart 2016 Çarşamba

Yeni Zihin Yeni İktisat

Önceki yazılarımızda, yerleşik iktisat disiplininin, 'iktisat kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların giderilmesidir' ifadesine itiraz etmiştik. Gerçekte Mülkün Allah'ın olduğu hakikatinin altını çizmiş ve Allah'ın Rahman sıfatı ile bu dünyadaki tüm canlılara mağfiret ettiğini ve Rezzak sıfatı ile her canlının rızkını tekeffül ettiğini, eşit ve adil bir biçimde verdiğini hatırlatmıştık. Ve bu arada ihtiras sahibi azmış insan yerine makul ve normal insanı temel almamız gerektiğini belirtmiştik.
Materyalist-Kapitalist zihniyetin, hem liberal, hem de sosyalist tasavvur biçimiyle insanı bir kaynak ve dünyayı bir mülk olarak kavramsallaştırması ve bunun üzerinden bir zihin ve dil inşa etmesinin, hak ve hakikat peşinde olması gereken insanın yolunu kaybetmesine, acizleşmesine ve bedbaht olmasına sebep olduğunun altını çizmiştik. Ve gösterişçi arzularla dünyayı ve dünya ile birlikte insanın kendisinin de tüketimine yol açan gözü dönmüş küresel kapitalist ekonominin yegane alternatifi olarak Katılım Ekonomisi kavramını gündeme getirmiştik.
Katılım Ekonomisinin insanı temel alarak oluşturduğu yeni zihinle, insanı azgınlaştıran, saptıran, acizleştiren kapitalizme karşı tek çare olduğunu ileri sürmüş ve Katılım Ekonomisinin insanları 'bir, eşit ve kardeş' görerek, 'kurucu ve inşa edici bir iktisat felsefesi'ne zemin oluşturacağını ve buradan hareketle dünyanın beşeri düzeninin yeniden kurulumu için bir fırsat ve imkan oluşturacağını ifade etmiştik.
Ve bu çerçevede, Katılım Ekonomisinin insanlığa, yaratılış gayesine ve varlık amacının idrakine dayalı tek çare ve tek çözüm olduğunu vurgulamıştık. Şimdi buradan hareketle söylediklerimizi zihniyet yapısı üzerinden biraz daha açmaya çalışalım.
MÜSLÜMAN ZİHİN VE BAŞKA SİSTEMLERİN ETKİSİ
Şunu asla unutmayalım ki, birey için hayatta her şey zihinle başlar, bir zihniyete göre gerçekleşir ve zihinde biter. Bu sebeple, iktisadı ve ekonomiyi, dünya, insan ve toplum ontolojisinin çok boyutlu bütünlüğü içindeki yerine oturtan bir iktisat anlayışına ve disiplinine ihtiyaç vardır ve bunun için yapılacak ilk iş zihnimizi seküler dünyanın etkisinden arındırıp yeniden inşa etmektir. Eğer zihnimizi eski ve eklektik kalıntılardan, uluslararası küresel sistemin dayatmalarından kurtaramazsak asla yeni bir şey ortaya koyamaz, yeni bir dil ve üslup oluşturamayız.
Dolayısıyla önce zihnimizi temizleyip yeni ve özgün bir yaklaşımla zihnimizi tekrar ele almalı, bizim için bir nimet olan fıtrat ve onun dini olan İslam'la zihnimizi yeniden inşa etmeli ve bu yeni zihin üzerinden ahlaki temelde yeni bir iktisat tasavvuru oluşturmalıyız. İşte tam da burada Müslüman zihninin ne kadar bozulduğunu, ne kadar eklektik olduğunu, ne kadar başka zihinlerin ve sistemlerin etkisinde kaldığını yaşanan bir örnekle izah etmeye çalışalım.
Geçtiğimiz yıl Uluslararası Finansal Sistem Forumu 11-12 Eylül 2013 tarihlerinde Yeşilköy Wow Otel'de yapıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül açılışını yaptı ve bir de reel ekonomiye vurgu yaparak konunun önemini vurguladı.
İSLAMİ FİNANS VE REEL EKONOMİ
Bu forumda dikkat çekici ve zihin açıcı iki konuşma oldu. Mısırlı Müslüman bir iktisatçı Prof. Mahmoud El Gamal şöyle bir konuşma yaptı: 'Ekonominin faizlisi faizsizi olmaz hepsi tektir. Tek ekonomi olur. Dolayısıyla onun içinde faizsiz işlem yapabilir miyiz, yapamaz mıyız, konu budur. Faizsiz ekonomi gibi ayrı ve bağımsız bir alan düşünmek doğru değildir. Ben faizli ekonominin içinde faizsiz de çalışılabileceğine inanıyorum. Nasıl ki, sizin ülkenin Başbakanı bizim ülkeye gelip, ben laik bir ülkenin inanan Başbakanıyım dedi, ben de diyorum ki, laik bir iktisadın inanan iktisatçıyım.'
İngiliz gayrimüslim bir iktisatçı Prof. Richart Werner ise şöyle bir konuşma yaptı: 'Bu forumu izliyorum, özellikle de İslami finansı ve onun mala, üretime ve reel ekonomiye dayalı mantığını anlamaya çalışıyorum. Öncelikle birkaç yıl önce Papa'nın, krizlere karşı İslam iktisadını bir incelemek lazım, demesi benim dikkatimi çekmişti. Batının en büyük dini otoritesi ne kadar rahatsız olmuş ki, bir şekilde çözüm arıyor ve çözümün İslam'dan gelebileceğini düşünüyor.
Ayrıca Almanya'nın finansal krizlere karşı dayanıklılığı beni hep düşündürmüştür. Bu konuda yaptığım araştırmalar neticesinde fark ettim ki, Almanya'da küçük ölçekli, sadece kar amacı gütmeyen, üretimi ve reel sektörü finanse eden kooperatif tipi bir bankacılık var (%70). Ayrıca yine Almanya'da milli gelirinin içindeki üretim kalemlerinin payı diğer ülkelere göre yüksektir (yaklaşık %60). Bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum. O açıdan diyorum ki, İslami finans mala, üretime ve reel sektöre dayalı olduğu için insanlık adına bir şans, bir imkan olabilir.'
İnsan bunları görünce düşünmeden edemiyor; bir yanda Müslüman bir iktisatçı İslami finansı faizli finansın bir parçası görecek kadar zihnen savrulabiliyor, diğer yanda ise gayrimüslim bir iktisatçı İslami finansın 'insanlık adına bir imkan' olabileceğini söyleyecek kadar fıtrata yakın durabiliyor. Bütün bunlar bize ders vermekte ve aynı zamanda çok ufuk açıcı ipuçları sunmaktadır.
ÇAĞDAŞ DÜNYADA İKTİSAT
Öncelikle 'çarpılmış ve bozulmuş' bu tür zihin yapılarından kurtulmamız gerekir. Eğer günümüzde yeni bir iktisadi anlayış oluşturacaksak, bu anlayışın kaynağının, fıtrat dini olarak İslam'a dayalı dünya görüşü olduğunu akıldan çıkarmamalı ve ona göre tutum almalıyız. Ve her şeyden önce zihnimizi Kitap ve Sünnet ile yeniden inşa etmeliyiz. Unutmayalım ki, İslam'la yeni bir zihin oluşturmadan hiçbir şeyi başaramayız.
İslam'la yeni bir zihin oluşturup, arkasından bu İslami yeni zihinle ahlakı esas alan yeni bir İslam iktisadı oluşturarak yola çıkmalıyız. Ancak o zaman mevcut iktisat yaklaşımlarını aşabilir ve yeni bir iktisat anlayışı oluşturabiliriz.
İşin açıkçası 'iktisat' ile 'ekonomi' kelimelerini kavramsal olarak ve kökenleri itibariyle birbirinden ayırmak gerekir. Kanaatimizce ekonomi daha ziyade uygulamaya dönük, iktisat ise biraz teoriye dönüktür. Çağdaş dünyada iktisat, ekonominin (yani uygulamanın, pratiğin) kavramsallaştırılması, modellenmesi ve 'teorisi'; ekonomi de, bu kavramsallaştırmalara dayalı gündelik yaşam pratiği olarak birlikte tek bir sosyal praksisi oluşturmaktadır.
Öncelikle iktisat ve ekonomi kelimelerinin kökenlerine bir bakalım. 'İktisat' kelimesi aslında Arapça bir kelime olup 'kast' kökünden gelmektedir. Kast ise hedefe yönelme, doğru yol, amaca uygun, mutedil demektir. Bir açıdan da 'kıst' kavramını düşünürsek her şeye hakkını verme, her şeyi yerli yerine koyma iktisat kavramına derin bir açılım yapabilir. Bu yönüyle, iktisat kelimesi itidal üzere hareket etme, harcamalarda tasarruflu olma demektir. Yani iktisatta bir gayeye yönelme vardır; amaçlılık, ölçü ve ölçülülük sosyal ve iktisadi kavrayışın temel unsurlarıdır.
Ekonomi kelimesi ise Yunanca oikia (ev) ve nomos (kural) köklerinden gelmektedir. Bu yönüyle, ekonomi kelimesi ev kuralı, ev yönetimi demektir. Evet, iktisat ve ekonomi kelimelerinin kökeni onların farklılıklarına ilişkin ipucu vermektedir.
Biz aslında yerleşik iktisat ilmini aşmak istiyorsak, önce işe sosyal hayatın çok yönlü ve karmaşık bütünlüğü içerisinde 'iktisadi' faaliyeti 'sosyal' hayatın çeşitli boyutlarından sadece biri olarak gören ve böylece yerli yerine koyan, ekonomi odaklı olmayan bütüncül bir hayat kavrayışına ve buna bağlı bir 'iktisat anlayışına' sahip olmalıyız. Ve bu anlayıştan sonra olmak ve bu bağlam içerisinde geliştirilmek üzere 'iktisadi olgu'ları karmaşık sosyal bütünlüğü içinde kavramlaştıran ve oluşum süreçlerini açıklamaya yönelen yeni iktisadi teorilere oluşturmaya yönelmeliyiz. Daha sonra da, bu teoriler temelinde yeni ekonomik uygulamalar pratiğini inşa etmeliyiz.
YENİ İKTİSAT ANLAYIŞI
Maalesef İslam dünyası bugün 'ekonomi'ye aşırı odaklanmış ve onun ardındaki modern zamanlara ait kapitalist 'iktisat felsefesini' gözden kaçırmıştır. Böylece kuru uygulama tartışmalarına hapsolmuştur.
Şimdi yoğun bir çaba harcayarak sosyal yapılara, kurumlara ve gündelik yaşama dair hiçbir şeyi tarih dışı, veri ve değişmez kabul etmeksizin her şeyi yeni baştan tefekkür etmeliyiz. Ve öncelikle, sosyal hayatın içerdiği tüm çeşitlilik, karmaşıklık ve eko-sistemik dinamikleriyle bütüncül şekilde kavranışına dayalı yeni bir toplum tasavvurunu ve buna bağlı bir iktisat anlayışını ortaya koymalıyız. Bu konuda İslam tarihi ve İslam külliyatı bize çeşitli ipuçları ve fırsatlar sunmaktadır.
Şimdilik şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bahsettiğimiz bu yeni iktisadi zihniyetin başlangıç noktası insan, insanın önemi ve değeri ile dünyanın emanet olduğu gerçeğini kabullenmek ve insandan ve ahlaktan kalkarak yola koyulmak olmalıdır. Hemen ardından ikinci adım, iktisat ve ekonominin bize öğretildiği gibi aynı şeyler olmadığının farkına varmak olmalıdır.
İktisat işin teorisi felsefesi, ekonomi ise işin pratiği uygulamasıdır. Dolayısıyla işin uygulamasına dalıp esası ve felsefeyi asla unutmamalıyız. Ve öncelikli işimiz, yeni bir zihinle yeni bir 'iktisat anlayışını' ortaya koymak olmalıdır.
Yeni Şafak, 21.07.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder