“Onlar
bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.”
(Bakara, 2/141).
“İçinizden
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte
onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 3/104).
“Şüphesiz
ki, bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmez.” (Rad,
13/11).
Toplumun
yücelişi; İnsanın yücelişi ile başlayan yolculuğun diğer insanların da katılımıyla
sosyalleşme boyutuna taşınmasıdır. Bir bakıma her bir insanın kendini arıtarak
yücelişi yaşaması, eminlik atmosferini yayması ve bunu topluma sirayet
ettirmesidir. Yücelişin tüm boyutlarıyla toplumsallaşmasıdır.
Toplumu
en yakından başlayarak topluluk, toplum, ümmet ve millet olarak da görmek
mümkündür. Toplumun yücelişi bir bakıma ahlaki arınma ile yüceliş yolculuğuna
çıkan insanın iyilik, doğruluk ve güzellik üzerinden diğer insanları ateşlemesi
ve bu dört sosyal grubu harekete geçirmesidir.
Gerçek
bir ahlak, insana her çeşit menfaat ve tutkulara karşı direnme, hatta isyan
etme gücü verdiği gibi aynı zamanda etrafındaki diğer insanlara karşı bir
sorumluluk hissi de vererek onu ihsan ve erdemle buluşturur. İhsan ve erdemle
buluşan insan oluşturduğu iyilik, doğruluk ve güzellik atmosferi ile öncelikle
en yakından başlayarak tüm sosyal kesimleri etkiler. Bu bir bakıma topluluk ve toplumun
ateşlenmesi, oradan da onların bir üst ve kuşatıcısı olan milletin ateşlenmesi
anlamına gelir. Böylece topluluk, toplum ve milletin birbiriyle etkileşim içine
girmesi, birbirini besleyerek olgunlaştırması insanlık için umut kapılarının
aralanmasını getirir. Böylece toplumun sağlıklı ve insani bir düzen içerisinde
yaşamasının önü açılır.
Zira
bir toplumda derin ahlak gerçekten yaşanılır olursa o toplumun tüm bireylerinde
birbirlerine karşı uyarmalar ve yardım etmeler başlar. Bu durum da sürekli olarak
devam ederek toplumun olgunlaşmasını ve gelişmesini sağlar. İşte bu hal toplumun
yücelmesinin işaretidir. Burada asıl olan bir şey beklemeden ve bir şey
istemeden sadece ve sadece derin ahlaktan kaynaklanan tutum ve davranışlar
üzerinden bütün bunları yapmaktır. Başka bir ifadeyle bunu insanlığın
taşıyıcısı bir varlık olarak, Müslüman olmanın bir gereği olarak yapmaktır.
Özünde fıtrat (yaratılış) dışılıklara
karşı isyanı ve ayaklanmayı barındıran derin ahlak, insanı insan yaptığı gibi,
insana her türlü zorluğa karşı dayanma, direnme ve ayaklanma gücü verir. İnsanı
mücadeleci, umutlu yapar, kutlu yapar. İşte bu tür insanları çoğalması, bu tarz
hareketlerin yaygınlaşması iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin toplumsallaşması,
bir bakıma toplumun yücelmesidir. O yüzden aslında insan ahlaktır ve ahlak da
fıtratın, hakikatin, adaletin ayaklanması ve topluma sirayet etmesidir.
Toplumun
yücelişinde en temel nokta, “ihsan” ile yani en güzel işin en güzel davranışla
yapılarak toplumun ateşlenip harekete geçirilmesidir. Böylelikle bireysel olarak
yaşanan insanı kamil yolculuğu toplumsal olarak yaşanmaya başlar. Bir bakıma “cemiyeti
kamil” yolculuğu başlamış olur. Toplumun yücelişi bir açıdan toplumda eminliğin
doruğa çıkması, hak ve adaletin ete kemiğe bürünmesi, hakikatin hayat
bulmasıdır. Temel insan hak ve hürriyetlerinin tam ve eksiksiz olarak toplumda
karşılık bulması, herkesin kendinden, toplumdan ve geleceğinden emin olmasıdır.
Toplum,
yücelişi yaşarken bir yandan içeride toplumsallaşmanın doruğuna yolculuk yapar,
diğer yandan ise hakikatin bütün boyutlarıyla yaşandığı bir örneklik oluşturur.
Böylece iç yapısını tahkim edip dışa yönelen toplum kendi bütünlüğünü de
güçlendirmiş olur. Yücelen toplum aynı zamanda diğer toplumlara hal tebliği de yapmış
olur. Bu durum insanların ve toplumların birbirlerine olan güven ve
itimatlarının zirve yaptığı eminlik sürecinin olgunlaşması, yaygınlaşması ve
toplumsallaşmasıdır. İnsanların topluma güvenmesi, ondan emin olması, toplumun
da insanlara güvenmesi ve onlardan emin olmasıdır. Barış hukukunun
toplumsallaşması, hayat bulmasıdır. Bu hal aynı zamanda tüm dünyada insanlığın
karşılaştığı problemler karşısında sığınacak bir umut adasının oluşmasına da
zemin hazırlar.
Toplum
yücelişi yaşarken bir ölçüde insanların sosyalleşmesine de imkan verir. Böylece
toplum ihsan, erdem ve dayanışma ile buluşur ve bunları ete kemiğe büründürür.
Adalet ve eşitliğin sağlandığı, hür ve bağımsız şahsiyetlerden oluşan cemiyetin
hayat bulduğu “Yüceliş Toplumu”nu ihya, inşa ve imar eder.
Toplumun yücelişi aynı zamanda toplumda
çekişmenin, çatışmanın, çarpışmanın değil hayırda yarışmanın başlamasıdır. Böylece
“Her biriniz kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz,”
(Buhari, İman 7; Müslim, İman 71), “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine
acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler,” (Buhari, Edep 27)
hadislerinde belirtilen insanlığın doruklaşması tecelli etmiş olur. Bu durum da
birbirlerinin iyiliğini isteyen bütünlük ve süreklilik içinde olan bir toplumun
oluşmasına, barış hukukunun kökleşip derinleşmesine zemin hazırlanmış olur.
Toplum
bir tür hayır ve iyilik seferberliğine çıkar. Diğer insanlar ile yardımlaşma ve
dayanışma içine girerek iyiliğin ve ihsanın yeryüzünü kaplamasına zemin
hazırlar. Sahipsiz kalan insanlığa tekrar sahip çıkılmasına, insanlık
bayrağının yeniden göndere çekilmesine ortam oluşturur.
Toplumun yücelişi; toplumun kendine gelmesi,
kendini kazanması ve bunu insanlığa sirayet ettirmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder