27 Ekim 2017 Cuma

TOPLUMUN YÜCELİŞİ

“Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.” (Bakara, 2/141).
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 3/104).
“Şüphesiz ki, bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmez.” (Rad, 13/11).
Toplumun yücelişi; İnsanın yücelişi ile başlayan yolculuğun diğer insanların da katılımıyla sosyalleşme boyutuna taşınmasıdır. Bir bakıma her bir insanın kendini arıtarak yücelişi yaşaması, eminlik atmosferini yayması ve bunu topluma sirayet ettirmesidir. Yücelişin tüm boyutlarıyla toplumsallaşmasıdır.
Toplumu en yakından başlayarak topluluk, toplum, ümmet ve millet olarak da görmek mümkündür. Toplumun yücelişi bir bakıma ahlaki arınma ile yüceliş yolculuğuna çıkan insanın iyilik, doğruluk ve güzellik üzerinden diğer insanları ateşlemesi ve bu dört sosyal grubu harekete geçirmesidir.
Gerçek bir ahlak, insana her çeşit menfaat ve tutkulara karşı direnme, hatta isyan etme gücü verdiği gibi aynı zamanda etrafındaki diğer insanlara karşı bir sorumluluk hissi de vererek onu ihsan ve erdemle buluşturur. İhsan ve erdemle buluşan insan oluşturduğu iyilik, doğruluk ve güzellik atmosferi ile öncelikle en yakından başlayarak tüm sosyal kesimleri etkiler. Bu bir bakıma topluluk ve toplumun ateşlenmesi, oradan da onların bir üst ve kuşatıcısı olan milletin ateşlenmesi anlamına gelir. Böylece topluluk, toplum ve milletin birbiriyle etkileşim içine girmesi, birbirini besleyerek olgunlaştırması insanlık için umut kapılarının aralanmasını getirir. Böylece toplumun sağlıklı ve insani bir düzen içerisinde yaşamasının önü açılır.
Zira bir toplumda derin ahlak gerçekten yaşanılır olursa o toplumun tüm bireylerinde birbirlerine karşı uyarmalar ve yardım etmeler başlar. Bu durum da sürekli olarak devam ederek toplumun olgunlaşmasını ve gelişmesini sağlar. İşte bu hal toplumun yücelmesinin işaretidir. Burada asıl olan bir şey beklemeden ve bir şey istemeden sadece ve sadece derin ahlaktan kaynaklanan tutum ve davranışlar üzerinden bütün bunları yapmaktır. Başka bir ifadeyle bunu insanlığın taşıyıcısı bir varlık olarak, Müslüman olmanın bir gereği olarak yapmaktır.
Özünde fıtrat (yaratılış) dışılıklara karşı isyanı ve ayaklanmayı barındıran derin ahlak, insanı insan yaptığı gibi, insana her türlü zorluğa karşı dayanma, direnme ve ayaklanma gücü verir. İnsanı mücadeleci, umutlu yapar, kutlu yapar. İşte bu tür insanları çoğalması, bu tarz hareketlerin yaygınlaşması iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin toplumsallaşması, bir bakıma toplumun yücelmesidir. O yüzden aslında insan ahlaktır ve ahlak da fıtratın, hakikatin, adaletin ayaklanması ve topluma sirayet etmesidir.
Toplumun yücelişinde en temel nokta, “ihsan” ile yani en güzel işin en güzel davranışla yapılarak toplumun ateşlenip harekete geçirilmesidir. Böylelikle bireysel olarak yaşanan insanı kamil yolculuğu toplumsal olarak yaşanmaya başlar. Bir bakıma “cemiyeti kamil” yolculuğu başlamış olur. Toplumun yücelişi bir açıdan toplumda eminliğin doruğa çıkması, hak ve adaletin ete kemiğe bürünmesi, hakikatin hayat bulmasıdır. Temel insan hak ve hürriyetlerinin tam ve eksiksiz olarak toplumda karşılık bulması, herkesin kendinden, toplumdan ve geleceğinden emin olmasıdır.
Toplum, yücelişi yaşarken bir yandan içeride toplumsallaşmanın doruğuna yolculuk yapar, diğer yandan ise hakikatin bütün boyutlarıyla yaşandığı bir örneklik oluşturur. Böylece iç yapısını tahkim edip dışa yönelen toplum kendi bütünlüğünü de güçlendirmiş olur. Yücelen toplum aynı zamanda diğer toplumlara hal tebliği de yapmış olur. Bu durum insanların ve toplumların birbirlerine olan güven ve itimatlarının zirve yaptığı eminlik sürecinin olgunlaşması, yaygınlaşması ve toplumsallaşmasıdır. İnsanların topluma güvenmesi, ondan emin olması, toplumun da insanlara güvenmesi ve onlardan emin olmasıdır. Barış hukukunun toplumsallaşması, hayat bulmasıdır. Bu hal aynı zamanda tüm dünyada insanlığın karşılaştığı problemler karşısında sığınacak bir umut adasının oluşmasına da zemin hazırlar.
Toplum yücelişi yaşarken bir ölçüde insanların sosyalleşmesine de imkan verir. Böylece toplum ihsan, erdem ve dayanışma ile buluşur ve bunları ete kemiğe büründürür. Adalet ve eşitliğin sağlandığı, hür ve bağımsız şahsiyetlerden oluşan cemiyetin hayat bulduğu “Yüceliş Toplumu”nu ihya, inşa ve imar eder.
Toplumun yücelişi aynı zamanda toplumda çekişmenin, çatışmanın, çarpışmanın değil hayırda yarışmanın başlamasıdır. Böylece “Her biriniz kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz,” (Buhari, İman 7; Müslim, İman 71), “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler,” (Buhari, Edep 27) hadislerinde belirtilen insanlığın doruklaşması tecelli etmiş olur. Bu durum da birbirlerinin iyiliğini isteyen bütünlük ve süreklilik içinde olan bir toplumun oluşmasına, barış hukukunun kökleşip derinleşmesine zemin hazırlanmış olur.
Toplum bir tür hayır ve iyilik seferberliğine çıkar. Diğer insanlar ile yardımlaşma ve dayanışma içine girerek iyiliğin ve ihsanın yeryüzünü kaplamasına zemin hazırlar. Sahipsiz kalan insanlığa tekrar sahip çıkılmasına, insanlık bayrağının yeniden göndere çekilmesine ortam oluşturur.
Toplumun yücelişi; toplumun kendine gelmesi, kendini kazanması ve bunu insanlığa sirayet ettirmesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder